Mustafa Yılmaz- Avustralya’ya gelişinizle başlamak istiyorum ben. Nasıl oldu bu süreç?
Türkan Can Suna- Çorum’dan biriyle evliydim. 10 ay Çorum’da yaşayıp Ankara’ya geldik. Ankara’da bir bakkal dükkanımız vardı. 2 çocuğum oldu bu arada. Onları iyi yetiştirmek için, vatana millete hayırlı olsun diye çareler düşünüyordum. Annem Almanya’daydı bizi oraya davet etti. Almanya’ya çok giden oldu, çok ocaklar battı diye istemedim. Bir müracaatımız olmuştu bize Avustralya’ya gitmek ister misiniz diye bir mektup gelmişti. Düşünmüyordum.
DENİZ GEZMİŞLERE İÇİM YANDI
Bir sabah uyandığımda Deniz Gezmişleri asmışlardı. O kadar çok üzüldüm ki kitaplarımda da yer verdim onlara. Ankara gibi bir yerde gidip hanımlarla görüştüm, konuştum gidip halk olarak bunların hakkını soralım “Niye bu gençleri astınız” diye. Yarın bizim çocuklarımızın da geleceği belirsiz olmasın.
ETLİK’TE ALDIĞIM TEPKİ KARAR VERMEME NEDEN OLDU
Demek ki ben fazla burnumu sokmuşum her yere. İçimdeki acıyı birleştirip insanlara sorunca Etlik’teki komşularım bana demişler ki, “Bu kadın herhâlde ajan ya da başka bir şey”. Yoksa kim cesaret eder buna demişler. Kadınlar benimle görüşmeyeceklerini, kocalarının “Başı gözü açık kadın, namaz da kılmıyordur” dediklerini aktardılar. Ben onları duyunca yurtdışına gitmeye karar verdim. 20 yaşındaydım o zaman.
DÖNÜM NOKTASI DENİZ GEZMİŞ
Mustafa Yılmaz – Siz 20 yaşında o dönemde gündemi takip ediyordunuz.
Türkan Can Suna – Tabi ki o zaman televizyon yoktu, duvarda asılı bir radyomuz vardı. Biz her gün akşam onun yorumunu yapıyorduk. Sabah kalkıp o acı haberi duyunca çıldırdım. Ankara’nın göbeğinde bunlar oluyorsa köyler nasıldır dedim. Eşime Avustralya’ya gideceğimi söyledim. Çocuklarımı gelişmiş bir ülkede yetiştireceğim dedim. 7 sene işlettiğimiz bakkalı akrabadan birine bırakıp düştük yola geldik. Bakkallık ettiğimiz mahalledekiler bizi çok seviyordu. Öyle 1972’de Ağustos 16’da buraya geldik.
KAZA OLDU DEVLET DESTEKLEDİ
Mustafa Yılmaz – Avustralya’da ilk döneminiz nasıl geçti?
Türkan Can Suna – Ben talihsiz bir kaza geçirdim işte. 3,5 ay hastanede yattım. O zaman devlet bize yardım etti kafile geldiğimiz için onların sorumluluğu altındaydık.
SYDNEY’İ ÇOK SEVDİM
Mustafa Yılmaz – Ülkeye adaptasyon süreci ve iş hayatınız devam etti mi?
Türkan Can Suna – Tabi 4-5 sene gece çalıştım. Gündüz de televizyonda çalışıyordum. Çok yer değiştirmedim ülkede. Sydney’i çok sevdim ve burada çocuklarımı değiştirdim. Eşime iş kuralım dedim. Biz başlayınca eşim de oğlum da destek oldu 35 sene halka hizmet ettik.
DÜĞÜN KÜLTÜRÜNÜ YUKARIYA TAŞIDI
Mustafa Yılmaz- Neler yaptınız?
Türkan Can Suna- Bir dükkân kiraladık. Düğün işlerini beğenmiyordum, ilk geldiğimizde düğünler piknik gibiydi. Bu kadar bilgim var, ileri görüşlü bir ailede yetiştim ben dedim yemek yapar masa düzenlerini kurarım. Şu topluma bir düzen verelim dedim. Eşim pek istemedi ama ben tüm malzemesini kendi başıma ayarladım.
ONLAR 10 İSTESE BİZ 20 YAPIYORDUK
Mustafa Yılmaz – Tam olarak hangi işi hayata taşıdınız?
Türkan Can Suna – Evlenenlerin düğünlerini yaptık. Benim hem konsolosluktan hem büyükelçilikten iki tane teşekkür belgem var. Zeytinyağlı yaprak dolmaları yapıyorduk, catering işiydi servisimiz oluyordu. Ofisimiz olunca insanlar gelip düğünlerini, sünnet düğünlerini, partilerini bize veriyorlardı. Biz orada booking yapıyorduk, isteklerini de yazıyorduk. Diyelim ki 10 tane mi istendi ben 20 parça hazırlıyordum beğenilsin diye.
ÇOCUKLARI TOPLUMA KAZANDIRDI
Mustafa Yılmaz – Ekibiniz nasıldı?
Türkan Can Suna – Beni seven arkadaşlarımla beraber çalışıyorduk. 1986 senesinde Türklerden ailesinden kopmuş, esrar içen, sokaklarda yatan çocuklardan benim 6 tane çocuğum vardı. Onların yetişmesini, topluma katılmasını sağladık.
ACI GERÇEK: ÇOCUKLARA ÇOK ÖNEM VERİLMEDİ
Mustafa Yılmaz – Türkler 1968’de ilk kafileyle geldi. Peki bu çocuklar nasıl bu hale geldi?
Türkan Can Suna – İnsanlar daha çok buraya kırsal yerlerden geldiler. Parayı, pulu görmemiş insanlar buraya gelip fabrikalarda çalışmaya başlayıp ellerine para değince çoluk çocuklarını unuttular. Çocuklar ilgiden, sevgiden mahrum kaldı. Cimrilik yapıp parayı çocuklarına harcamak istemediler. İlla bankada çoğaltıp Türkiye’ye geri dönmeyi düşündüler. Bunun için çocuklara çok önem verilmedi.
ÇOCUKLARIM DEVLETE KARŞI YARARLI KİŞİLER OLDU
Mustafa Yılmaz- Peki sizin çocuklarınıza yaklaşımınız nasıldı?
Türkan Can Suna- Ben geri gidemeyeceğime adımın Türkan olduğu kadar emindim. İki çocuğum doğru dürüst yetişsin dedim. Allah’a bin şükür iki çocuğumu kendim gibi yetiştirdim, hırsız olmadılar haydut olmadılar. İş konusunda 6-7 yerde franchise yeri vardı. Devlete faydamız oldu vergimizi verdik, hiçbir zararımız olmadı. Düğünler de çok beğeniliyordu.
YÜREK YAKAN OLAY İLE YAZARLIK SÜRECİNE İLK ADIM
Mustafa Yılmaz – Unutamadığınız bir hatıra var mı?
Türkan Can Suna – Çok var. Yazar olmamın gerekçesi de aslında böyle başladı. 1984 yılında iki gencin düğününü yapmıştık. Kız hacının kızıymış. Kırıkkaleli bir genç ile şöyle ki; kızlarını oğluna almışlar, oğlanlarına da kızlarını almışlar. Kız kapalıymış daha önce. Damatta düğüne gelirken karısını kısa kollu, takılı, süslü getirmiş salona. Kız anne babası da salonda kızlarını öyle görünce “Sen bize nispet mi yapıyorsun” diye düğün salonunun aşağısına saklanmış. Ellerine de demir levyeleri almışlar… Gözümüzün önünde vura vura öldürdüler damatlarını. Haftalarca o çocuğa ağladım. Sonrasında o acıyı uyumadan gözyaşı dökerek yazmıştım hatıra defterime, o da Köle Kullar isimli kitabımın ilk adımıydı. Katiller bir gün hapiste yatmadı.
O YAZI AZİZ NESİN’İN DE İÇİNE DOKUNMUŞ
Mustafa Yılmaz – Yazarlığınız nasıl başladı?
Türkan Can Suna – Bir gün solcular Aziz Nesin’i getirdi Avustralya’ya. Aziz nesin sağda solda çektiği videoları, kasetleri, resimleri bizim dükkâna getirdi birleştirilsin diye. Bekir diye bir adam vardı bize, “Aziz ağabeyin burada olduğunu kimse duymasın. Yığılıyorlar başına, adam yapacağı işi yapamıyor.” dedi. Burada hem dinlensin hem videolarını birleştirsin. Eşim O’nun çektiği 4 dakikalık görüntüleri büyük bir kasette birleştirdi. İşyerimiz iki katlıydı, Aziz Nesin lavaboya giderken benim karalama yaptığım Köle Kullar isimli yazımı okumuş. Yazdığım şey O’nun da içine dokunmuş. Nesin, eşimin yanına gidip, “Fazıl şöyle bakınca kaba saba bir adam gibi görünüyorsun ama bu senin inceliğini hiç bilmiyordum.”
Eşim de “Aziz ağabey sen ne demek istiyorsun?” deyince Aziz Nesin, “O masanın üstünde sizden izinsiz bir iki sayfasını okudum.” cevabıyla yazının benim olduğu anlaşıldı.
AZİZ NESİN YAZARI ÖĞRENİNCE ŞAŞIRDI
Aziz ağabey yanıma gelip, “Kızım ben seni 2 söyleyip beş gülen cıvıl cıvıl biri zannediyordum ama çok duygulusun” dedi. Devamında ise “Ne güzel yazmışsın. Neden onları kitap etmiyorsun?” diye sorunca şöyle cevap verdim:
“Ne kitabı Aziz ağabey, bana ilkokuldan başka okumak nasip olmadı.”
İlkokul mezunu ile kitap olur mu deyince “O kadar güzel metinlerini yapmışsın ki sanki esaslı bir yazar gibi kurgularını çok güzel yapmışsın. Sen onu kitap yaptır” diye cevap verdi.
Aziz ağabey bizim kitap ile uğraşacak vaktimiz mi var? Başımızdan şapkamız düşse alamıyoruz deyince bana yardım teklifinde bulundu. Ve böylece 1984 yılında Aziz Nesin’in vesilesiyle benim yazarlık serüvenim başladı.
İLK KİTABINDA AZİZ NESİN DESTEĞİ
Aziz Nesin giderken benim karalama defterimi, yazılarımı, anılarımı yanında götürdü. Seçmişler, düzeltmişler… Kırmızı Kedi Yayınevi’ne götürmüş Avustralya’daki insanların yaşamı diye. O’nun dürtmesiyle ben yazar oldum. Dedemin de bir geçmişi vardı. Okullarda müfettişlik yapan 5 dil bilen bir alimmiş. Biraz da kaynak oradan geldi diyorum, Aziz Nesin de vesile oldu.
Mustafa Yılmaz – Peki yoğun bir iş yaşamında ne ara yazılarınızı kaleme alıyordunuz? Biraz da sizin için özel kitaplarını hakkında bilgi rica etsek.
Türkan Can Suna – Yoğun uyku saatlerinden vazgeçerek severek yazıyordum. Mesela siyah kaplı kitabım Kül ve Toz.. Bu kitabı yazmak için dört defa Soma’ya gittim. Olayları yaşayan insanların ağzından duymak istedim. Kapı kapı gezip orada bir tanıdığın evine gittim. Onlarda bir hafta kaldım, olayı yaşayan insanlarla teker teker röportaj yaptım. Kül ve Toz’u yazarken içimden acıyarak, hissederek, beynimden aşağıya her şeyimle yazdım, sadece kalemimle değil.
Nergiz İsyanı isimli şiir kitabımda ise Türk toplumu dükkanımıza geliyordu, karısına kötü davranan kişilere üzüntümden doğdu. Bir olay olduğunda o anda şiirleştiriyordum.
Al götür beni uçak, götür buradan
Al beni, aş okyanusları ne olur
Yaşım gelmiş, ömür kısa
Özleyiş içimde derin bir yara
Götür beni, benim gibileri koy aldığın yere
Bak artık yaşlandık, yaramıyoruz hiçbir şeye
Sanmam ki kimseler ihtiyaç duysun bize
Sen bizleri ulaştır uçak Akdeniz’e Karadeniz’e
Hani nerede kaldı 70’li yıllar
Hani nerede bakıcıya bıraktığım bebeğim
Bana sıkı sıkı sarılan yumak yumak eller nerede
Gözlerinden süzülen dolu dolu yaşlar…
Beni bakıcıya bırakma diyen yalvarışlar
Bütün bu acı yaşananlar nerede kaldı
İçimizde volkan oluştu savaşmaktan
Bir gün patlaması kaçınılmaz
O yüzden diyorum ki vatan her zaman vatan
İçimizdeki volkan deprem olup taşmadan
Çocuklarımız bizleri huzurevlerine koymadan
Cesetlerimizin her biri bir yerlerde kalmadan
Al götür bizi uçak, götür buradan
Ne olur götür de aldığın yere bırak
1987
YAŞANAN ACILAR “ŞİİR OLDU” PAYLAŞILDI
Mustafa Yılmaz – Sizin gibi birçok aile bunları yaşadı burada.
Türkan Can Suna – Yaşadı ben onların adına da mesela o kadar çok insan bana bir şiir yaz diye geliyordu ki. Durumlarını anlatıyorlardı, öyle çok şiirim var. Bu şiirleri okuduğun zaman bunu da biri yaşamıştır dersin.
BU DUYGUYU BENDEN BAŞKA ANLAYAN YOK
Mustafa Yılmaz – Yardım etmeyi seviyorsunuz. Komşularınızla bile konuşunca topluma yardımlarınız öğreniliyor.
Türkan Can Suna – Evet, hiç parasal açıdan maddiyat yönünden düşünmedim. Birinin bir işi görülsün de ve de düzenli olsun diye varımı yoğumu… Mesela birisi getirip düğününü verip, “İki köylü ya da kentli nereden senin verdiğin emeği anlayacaklar.” diyorlardı. Marketten turşuyu, zeytini, peyniri al koy masaya diyorlardı. Ben kendi emeğimi içine sevgimi katarak gece cacık mı çırpmıyordum, ceviz mi kırmıyordum… Yani gelen insanları küçümsemiyordum, bilmiyorsa bile öğrensinler istiyordum. Bu duyguyu da benden başka anlayan yoktu zaten.
UYKUSUZ HER GECE..
Mustafa Yılmaz- Pişmanlığınız var mı peki?
Türkan Can Suna- Hiç emek verdim diye pişman olmadım. Ama niye kendime bu kadar yüklenmişim, şimdi pek çok hastalık geldi üzerime, birden yüklendi. O eski alışkanlıklarımı yapamıyorum diye sadece “O zamanlar gece saat 11-12’ye kadar dükkanın işleri. O saatten illa 2-3 saat daha ışıyana kadar kitaplarla uğraşırdım. Çok zaman uyumayı unutuyordum güneş pencereden içeri girip elektriğin ışığını kesince sabah oldu diyordum.
KADINLARIN SORUNLARI AVUSTRALYA’YA GELİNCE DEĞİŞMEMİŞ
Mustafa Yılmaz – Özellikle Avustralya’ya göç eden kadınlardan bahsediyorsunuz.
Türkan Can Suna – Evet bu işten dolayı çok içine girdim ailelerin. Ben sanıyordum ki sadece benim kocam gelişmiş ülkede bir adım ilerlemedi. İnsanlar buraya gelince yaşamanın ne olduğunu gördü, kendini düzenledi sanıyordum. Meğer benimki en iyisiymiş. İnsanlar hiçbir zaman maçoluğundan fire vermemiş.
KADIN BENİM MALIM ZİHNİYETİ
Mustafa Yılmaz – O zamanki erkeklerde kadına karşı bakış neydi?
Türkan Can Suna – Bu kadına ben başlık verdim aldım bu benim malım. Üstüne bindiğin araba nasıl öyleydi bakış. Düşünün o yıllar Ankara’da yaşayan cumhuriyet kadınları bile bana gelip görüşmeyeceklerini eşlerinin “Sakın O’nun evine gitmeyin günah” diyorsa bunun köyde yaşayanı ne yapar? O kültür buraya geldi ve burada devam ediyor. Bugün halen devam ediyor, yüzde 2 düzeltmiştir kendini.
GERÇEK HİKAYE İSİM SAHTE
Mustafa Yılmaz – Gerçek hikayeler bir şekilde eserlerinizde hayat buldu.
Türkan Can Suna – Ben bazı yaşadıklarımı, kocamın bana yaşattığı şeyleri ileride çocuklarım “Babam anneme bunu yapmış” şeklinde üzülecekler diye başka isimler vererek yazdım. Çünkü hiçbir zaman kendini düzeltmedi. O toplumun içine girdik, en üst düzey işi yapıyorduk benimki bir adım ilerleyeceğine iki adım geriliyordu.
EŞİTLİK VURGUSU
Mustafa Yılmaz – Kadın erkek ilişkisinde durum ne olmalı sizce?
Türkan Can Suna – Eşit olmalı bence. Kızıma hiçbir zaman oğlum diskoya gider gezer, sen de gitme demedim. Niye gitmesin kızım? o da senin gibi bir insan beraber gidin diyordum. Kızım bir gün bana “Anne şu zibidilerin içine girsem binip gitsem bana gitme demezsin.” dedi.
Mustafa Yılmaz – Kadının üzerinde başka yüklerde var. Eşitliğin dengesi nasıl sağlanır?
Türkan Can Suna – Ben hem çocuklarımı büyüttüm bir yandan da çalıştım. Biri karnımda biri elimdeydi çeşmeden su akmıyordu. Kuyudan su çıkarıp çocuklarımın bezini yıkadım.
Mustafa Yılmaz – Türkiye’de bir okul projeniz var.
Türkan Can Suna – Deprem bölgesinde Hatay’da bir hayırsever Serhan Asker’in okul projesi için 20 dönüm yer vermiş. Serhan beyi aradım görüştük. Kitaplarımla katkıda bulunmak istedim. Kitaplarımın satış gelirini bu projeye bağışlıyorum. Barış Yayınevi’ni arayıp kitabımın iletilmesini ücretini karşılamayı söyledim, onlar ise ücret almadan destek oldu. Böylece 100’lerce kitap bu projeye iletildi.
Mustafa Yılmaz – Teşekkür ederim bizi ağırladınız.
Türkan Can Suna – Keşke daha önce olsaydı. Ben teşekkür ederim bizim değerlerimizi ortaya çıkardınız. 1949 doğumluyum daha çok üretmek istiyorum, buna da şükür.
Yaptığımız düğünlere bir konsolos gelirken bir gün şoföründen dinledim. Abla dedi yaptığın turşuları pide ile keyifle tüketiyoruz dedi. Çok turşunu yedik helal et dedi adam..
İlk kitabında Aziz Nesin’e 2bin dolar vererek kitap maliyetine destek olmak istediğini söyleyen Türkan Suna esprili bir dille şöyle konuştu:
“İlk kitabım çıkınca bana ödemeli kargo ile 6 tane yollamışlar.”
AVUSTRALYA GÜNDEM
12 dakika önceAVUSTRALYA GÜNDEM
1 saat önceAVUSTRALYA GÜNDEM
2 saat önceAVUSTRALYA GÜNDEM
4 saat önceAVUSTRALYA GÜNDEM
4 saat önceAVUSTRALYA GÜNDEM
4 saat önceAVUSTRALYA GÜNDEM
5 saat önceAVUSTRALYA GÜNDEM
5 saat önceAVUSTRALYA GÜNDEM
5 saat önceAVUSTRALYA GÜNDEM
6 saat önceAVUSTRALYA GÜNDEM
6 saat önceTHİS WEEK’S PAPER
6 saat önceAVUSTRALYA GÜNDEM
7 saat önceAVUSTRALYA GÜNDEM
8 saat önceAVUSTRALYA GÜNDEM
8 saat önceAVUSTRALYA GÜNDEM
11 gün önceAVUSTRALYA GÜNDEM
13 gün önceAVUSTRALYA GÜNDEM
13 gün önceAVUSTRALYA GÜNDEM
14 gün önceAVUSTRALYA GÜNDEM
14 gün önceAVUSTRALYA GÜNDEM
14 gün önceAVUSTRALYA GÜNDEM
15 gün önceAVUSTRALYA GÜNDEM
15 gün önceAVUSTRALYA GÜNDEM
15 gün önceAVUSTRALYA GÜNDEM
16 gün önceAVUSTRALYA GÜNDEM
17 gün önceAVUSTRALYA GÜNDEM
17 gün önceAVUSTRALYA GÜNDEM
18 gün önceAVUSTRALYA GÜNDEM
20 gün önceAVUSTRALYA GÜNDEM
20 gün önceAVUSTRALYA GÜNDEM
20 gün önceAVUSTRALYA GÜNDEM
20 gün önceAVUSTRALYA GÜNDEM
21 gün önceAVUSTRALYA GÜNDEM
21 gün önceAVUSTRALYA GÜNDEM
21 gün önceAVUSTRALYA GÜNDEM
21 gün önceAVUSTRALYA GÜNDEM
22 gün önceAVUSTRALYA GÜNDEM
22 gün önceAVUSTRALYA GÜNDEM
22 gün önceAVUSTRALYA GÜNDEM
23 gün önceAVUSTRALYA GÜNDEM
23 gün önceAVUSTRALYA GÜNDEM
24 gün önceAVUSTRALYA GÜNDEM
24 gün önceAVUSTRALYA GÜNDEM
24 gün önceAVUSTRALYA GÜNDEM
29 gün önceAVUSTRALYA GÜNDEM
29 gün önceAVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025THİS WEEK’S PAPER
22 January 2025NEWS
22 January 2025NEWS
22 January 2025NEWS
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025UNCATEGORİZED
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025UNCATEGORİZED
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025THİS WEEK’S PAPER
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025THİS WEEK’S PAPER
22 January 2025NEWS
22 January 2025NEWS
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025THİS WEEK’S PAPER
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025AVUSTRALYA GÜNDEM
22 January 2025